Deprem bölgesinden gelen haberlerle kahrolmaya devam ediyoruz.
Depremde enkazın altında kalanlara yardım edemediğimize mi yanalım, yakınlarını kaybeden dostlarımızı teselli etmeye mi çalışalım, bilemiyoruz.
Dün de yakın bir arkadaşımın Adıyaman’daki akrabalarından 30 kişinin göçük altında kaldığını ve bazılarının donarak hayatını kaybettiğini öğrendim.
Acı haberi görevi başında alan arkadaşım gözyaşları içinde yıkılmış durumdaydı.
Teselli etmeye çalıştım ama depremin ardından, enkazda kalanların donarak hayatını kaybetmesine söyleyecek söz bulamadım.
Olmadı, devlet olarak da yetişemedik maalesef.
Bu normal bir deprem değil, bu tam anlamıyla yüzyılın felaketiydi.
10 kentin aynı anda yerle bir olması ne demektir?
Şunu net olarak gördük ki, depreme karşı hiçbir hazırlığımız yokmuş.
Ne devlet olarak, ne millet olarak!
Depremden sonraki 48 saat çok önemliyken depremin üzerinden 4 gün geçmiş olmasına rağmen enkazların arasındaki bedenlere hala tam olarak ulaşabilmiş değiliz.
İşte barası çok daha kahrediyor insanı.
Şu anda Türkiye’de tartışılan konu;
Askerin daha erken müdahalesi ile can kaybı daha aza indirilebilir miydi?
Keşke TSK bu sorulara hiç muhatap olmayıp, deprem bölgesinde hemen harekete geçmiş olsaydı.
Çünkü Türk Halkı, en zor durumundayken en çok sevdiğini yanında görmek ister.
O da Türk Askeri’dir.
Halkın, devletinden başka kimi var?
Başka kimden yardım isteyecek?
O yüzden TSK’nın depreme geç müdahale ettiği idialarına kimsenin kızmaya hakkı yok.
Canlar gitmiş, yürekler yanmış, müdahalelerde geç kalınmış ama siz çıkıp da devleti eleştiremeyeceksiniz?
Yok böyle bir dünya!
Bal gibi eleştirebilirsiniz, bal gibi hesabını da sorarsınız.
Ancak bunu siyasi malzeme yapmaya kalkarsanız işte o da olmaz.
Halktan şamarı yersiniz.
Örneğin Antakya’da provokatif yayın yapan FOX TV.’nin muhabirine depremzelerin büyük tepkiler gösterdiğini ve kentte barındırmadığını öğrendik.
FOX TV.’ye deprem bölgesinden büyük tepkiler var.
Bunların hepsi yanlış işler.
Ancak bu demek değil, yanlışları, eksikleri dile getirmekten imtina edeceğiz.
Doğru bildiklerimizi de dosdoğru söyleyeceğiz.
Örneğin deprem bölgesine yardımlar konusunda yerel yönetimlerin de geç kaldığını belirtmeliyiz.
Rize, Trabzon, Giresun Belediye Başkanları depremin olduğu gün saat 10:00’da Kahramanmaraş başta olmak üzere deprem bölgesine hareket etmiş.
Üstelik valiliklerin kontrolü ile Rize, Trabzon, Giresun’dan 80 tır erzak yüklü olarak aynı gün deprem bölgesine gitmiş.
Kocaeli’deki belediyeler de Çarşamba günü basın toplantısı ile gidecekleri zamanı açıkladılar.
İşte burada da çok geç kaldık.
Sadece bizim yerel yönetimler değil aslında.
Depremi çok daha hafif atlatan Adana gibi Antalya, Mersin Büyükşehir Belediyeleri de neden depremin hemen ardından harekete geçmediler?
Rize, Trabzon, Giresun’den insani yardımlar bölgeye ulaştığı saatlerde diğer büyükşehir belediyeleri ortalarda yoktu bile.
Hele hele Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin bu kadar geç kalmasını anlayabilmiş değilim.
Bir ara Türkiye’yi yönetmeye talip olan Mansur Yavaş, deprem bölgesine ulaşma konusunda da yavaş kalmış, hayal kırıklığı yaratmıştır.
Melih Gökçek’i zamanında ben de çok eleştirmişimdir ama şuna eminim şu anda Ankara’da Melih Gökçeç belediye başkanı olsaydı, hem kurtarma ekibi hem de gıda yardımı çok daha hızlı ve çok daha fazlası deprem bölgesine ulaşmış olurdu.
Peki, çok daha büyük imkan ve olanaklara sahip İstanbul Büyükşehir Belediyesi ne yaptı?
Ekrem İmamoğlu’nun yine tatilde olup olmadığını bilmiyorum ama deprem bölgesine yardım konusunda diğer büyükşehir belediyeleri gibi tamamen sınıfta kaldığını söylememiz gerekiyor.
Enkazda kalanlara müdahale ve diğer yardımlar konusunda herkes iktidara yüklenirken hiç kimse bunları dile getirmedi.
Her nerde ve ne zaman olursa olsun vicdanlı olalım.