Dün akşam, UEFA Uluslar Ligi’nde Avrupa’nın en zayıf ekiplerinden Lüksemburg’la karşılaştık.
Maç tam bir rezaletti.
Son dakikalarda 2 yıl önce Gölcükspor’da oynayan İsmail’in attığı golle Lüksemburg karşısında beraberliği sağlayıp 3-3 berabere kaldık.
Belki sahada beraberliği sağladık ama saha dışında ben dahil olmak üzere ayrılık türküleri söyleyenler de az değildi.
Stefan Kuntz'un birazcık onuru, haysiyeti ve şerefi varsa bir dakika durmaz, gider…
Nedir bu rezillik kardeşim?
Sahamızda oynadığımız Lüksemburg ile beraberliğe sevinir olduk artık.
Bunu bize yaşatanlara da yaşattıranlara da en galiz küfürleri etmek istiyorum.
Neyi anlatayım?
Nerden baksan elinde kalıyor işte!
Futbol adına zerre kadar bir şey üretmediğimizi mi, geleceğe dönük oyuncu kadromuzu kuruyoruz deyip 36 yaşında oyuncuyu oyuna alan teknik adamımızı mı, takım disiplininden yoksun futbolcularımızı mı, yoksa her türlü pisliği yapan taraftarımızı mı anlatayım?
Ne anlatayım?
Bu milli takım adamı kanser eder, yemin ederim.
Halil, sahada geziyor. Oğlum sen ne yaparsın orada diyen yok!
Enes Ünal saçını tarıyor, genç kızlara poz veriyor ama bizim büyük teknik direktör, onu maç bitine kadar sahada tutuyor.
Enes’e 90 dakikada tahammül etmek ne demektir, Allah aşkına?
Kuntz, Enes’i o kadar çok beğeniyorsa damat yapsın, ama benim milli takımımda oynatmasın.
Bizim büyük golcü Enes Ünal milli takımda oynadığı 42 maçta sadece 3 gol atabildiğini biliyor musunuz?
Peki ya, Orkun Kürkçü’yü, oyun kurucu olarak A Milli Takım’da oynamak hangi aklın ürünüdür?
Ya Ferdi’yi orta sahada oynatmak kimin fikri?
Bütün bunların hepsini geçtim de ikinci yarıya 36 yaşında Tolga Ciğerci ile başlamayı kim izah edebilir bize?
Hani geleceğin kadrosunu kuruyorduk, hani genç oyunculara şans verecektik.
O yüzden mi benimle yaşıt olan Tolga Ciğerci’yi koca 45 dakika oynattın eyy Kuntz?
Maça gelecek olursak…
Rakip ilk yarıda saçma sapan bir penaltı yaptı ve ilk golü bulduk.
İkinci golü de kendi kalelerine attılar zaten.
İlk yarıda 2 gol atmayı asla hak etmedik.
Onlar golleri atarken de biz sadece seyrettik.
Lüksemburg ilk yarıda 2 golün haricinde 2 tane daha net pozisyondan yararlanamadı.
İkinci yarıya yine etkili oyun ile başlayan Lüksemburg, defansımızı çökertti resmen.
Lüksemburg biraz akıllı oynasaydı en az 5 gol atmışlardı bize.
Uğurcan, gelen bütün topları içeri almakta nasıl başarılı olduysa, her uzun attığı topu taca göndermekte de o derece büyük başarı sağladı!
Helal olsun sana da Uğurcan!
Bu ayaklarla Uğurcan’ı değil İngiliz kulüperi hiçbir Avrupa takımı transfer etmez.
Üçüncü golü yedikten sonra da oyuncularımız Kuntz’un söyledikleri ile bu işin olmayacağını anlayıp, kendi aralarında taktik belirleyip rakibin üzerine gitti.
Son dakikalarda attığımız golle sahamızda Lüksemburg’a mağlup olmadığımıza sevinen bir milli takımımız var artık.
İddia ediyorum dün akşam maça teknik direktörsüz çıksaydık bundan daha iyisi olurdu.
Uluslar Ligi’nde bizi en alt grup olan C Ligi’ne gönderen UEFA’ya çok içerlenmiştik ama gerçeğe görelim artık.
Bizim yerimiz Avrupa’nın en alt ligi bence de.
Kuntz, bu takımın aklıyla, milli takımı idare edenler de bizim aklımızla oynuyor resmen.
Diyecek lafımız yok, çünkü burası sözün bittiği yer.
Kırmızı-Beyaz aşkımızı bitirdiniz.
Allah hepinizin cezasını versin!