Emin olun, söze nereden ve nasıl başlayacağımı tam olarak bilemiyorum. Bu nedenle “Pat” diye yazarak başlayacağım.
Bu yazı, Kocaeli Zirve Gazetesi’ndeki son yazım. Veda yazım…
Aşağıda uzun uzun neden ve nasıl olduğunu anlatacağım. Ama yazının konusu budur ve sizi ilgilendirmiyorsa kalan bölümü okumayabilirsiniz.
……………….
1 Ocak 2022 tarihi itibariyle Tahsin Keskin’in sahibi olduğu Kocaeli Zirve Gazetesi’nde işbaşı yaptım.
Tahsin Keskin’e vefa ve şükran borçluyum. Beni büyük ruhsal ve ekonomik sıkıntılardan çekip çıkarttı.
Hayatım boyunca da Tahsin Keskin hep benim kardeşim, dostum olarak kalacaktır.
O, bana verdiği sözlerin hepsini yerine getirdi.
Bir işyerinin patronu, yanında çalışan personelini her akşam kendi özel arabası ile evine bırakır, her akşam da “Abi paran var mı?” diye sorar mı?
Tahsin Keskin bana bunu yaptı.
Tahsin’le birlikte bir bakkala, bayiye, balıkçıya bile gidemedim. Ne alsam, benden önce parasını ödedi.
Hayatta bir kişiden helallik almam gerekiyorsa, bu kişi Tahsin Keskin’dir.
Ben de bu gazetede bulunduğum 10 aylık dönemde, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. Her gün büyük bir özenle yazılarımı yazdım.
Elimden geldiğince haber yaptım. Her akşam gazetenin stüdyosunda canlı yayına katıldım. Bu canlı yayınlar için gün boyu hazırlık yaptım, dersime çalıştım.
Yazılarımda ve konuşmalarımda mümkün olduğu kadar Tahsin Keskin’in dünya görüşüne, yaşam biçimine, siyasi görüşüne saygı duyarak hareket etmemeye gayret gösterdim.
Bir tek gün, “Ben hastayım, yorgunum” falan deyip, işe gelmemezlik, görevimi yerine getirmemezlik yapmadım.
…………….
‘İyi de neden ayrılıyorsun be adam?’ diye soranlarınız olabilir
Ben artık bu şehrin demlisiyim, ben artık “Huysuz ihtiyar”ım sevgili dostlar...
Bir yerde uzun süre duramıyorum…
Bu birinci neden olabilir.
Ama asıl bir neden var..
Malum, çok çetin ve çok sert geçecek bir seçim dönemine giriyoruz.
Ben, ileride torunlarımın yaşayacağı bu ülkenin, bu kentin iyi yönetilmediğini, geleceğinin karardığını, önümüzdeki ilk seçimlerde bu yönetimin ve bu yönetim biçiminin değişmesi gerektiğini düşünüyorum.
Emin olun, “CHP gelsin, İYİ Parti gelsin, Saadet Partisi veya bir başkası gelsin” gibi bir beklentim ve temennim yok.
Aksi halde ekonomik çöküntü bir yana, Atatürk’ün kurduğu laik, demokratik, hukuk devleti ilkeleri üzerinde yapılanan Türkiye Cumhuriyeti’nin 100 yaşından sonra elden gideceği, çağdaş uygarlık seviyesini hedef göstermiş olan Cumhuriyet’in yerine, Ortadoğu bataklığındaki ülkeler seviyesine ineceğimiz kaygısını yaşıyorum.
AKP’de çok sevdiğim, çok saygı ve güven duyduğum, dost bildiğim insanlar var. Bunlar arasında kurucular var.
Nihat Ergün’ün, Vecdi Gönül’ün, Osman Pepe’nin içinde yer aldığı AKP’nin ilk yıllarına büyük sempatim var. 20 yılı bulan AKP iktidarı döneminde başta sağlık olmak üzere çeşitli alanlarda önemli işlerin başarıldığına da inananlardanım.
Ama gelinen noktada bu yönetim anlayışı ve tarzının devamı halinde ülkemin geleceğinin çok karanlık olduğu konusunda endişelerim var...
Bu kafa yapısına sahip olup, yaklaşan seçim döneminde ekmeğini yediğim kurumun görüş ve inançlarına ters düşmemek adına sürekli bir ayağımı frende tutarak çalışmayı kendime yakıştıramadım.
Zaten böyle yapsam, ruh sağlığımı da fiziksel sağlığımı da tamamen yitirebilirdim.
Güngör’ün yanından ayrılıp, Tahsin’inle birlikteliğe başlarken aslında pek çok şeyi konuştuk…
Kendisine, “Bak Tahsin, seçim dönemine girildiğinde ben çok değişebilirim. Beni tutmakta çok zorlanabilirsin. Seçim dönemine girildiğinde seninle birlikte olacağımın garantisini ve sözünü veremem” demiştim.
Tahsin Keskin, benim bu kentte tanıdığım en güvenilir, en saygılı, en zarif insanlardan biridir.
Yukarıda da yazdım, ömrüm boyunca benim kardeşimdir.
Ama pek çok konuda farklıyız. Farklı düşünüyoruz…
O’nun yaşam biçimi, O’nun siyasi görüşü, O’nun gazetecilik anlayışı ile benimkiler çok farklı.
Bazen çok güzel bir gün geçiriyoruz, keyfimiz çok yerinde oluyor...
Akşam gazeteden çıkıyoruz, “Abi gel İskender kebap yiyelim” diyor.
Oysa ben, böyle keyifli bir günün sonunda patronumla veya partnerimle güzel bir mekanda oturup, kadeh tokuşturmak isterim.
İtiraf ediyorum.. Ben artık geçinilmesi zor bir huysuz ihtiyarım…
Ama Tahsin’e verdiğim bütün sözleri tuttum.. 10 ay boyunca O’nun sahibi olduğu kurumun ofisine, kolonya dışında alkol içeren bir sıvı sokmadım.
Akşamları saat 18.00’de birlikte canlı yayına çıkacağımız için, gündüz dost sofralarının tamamını hayatımdan kaldırdım..
Tahsin bana, ben Tahsin’e uyum sağlamaya çalışarak, zaman zaman bunun için kendimizi zorlayarak buraya kadar geldik.
Ama önümüzde çok sert geçmesi beklenen bir seçim dönemi var. Öyle götüremeyeceğimizi O da, ben de çok net gördük.
Ben bir süredir, Tahsin’i karşıma alıp, “Bak kardeş... Benden bu kadar ben senden ayrılıyorum” deme cesaretini kendimde bulamıyordum.
İzmit, her türlü dedikodunun (özellikle bizim sektörde) çok büyük bir hızla dolaştığı bir kent…
Zaten, O’nun çevresinde de, benim çevremde de bizim birlikte olmamızı hazmedemeyen tipler de vardı.
Bu ilişkiyi ben kesip atmadım. Kendi kendime yılbaşına kadar da vade koymuştum.
Ama geçen akşam oturduk, konuştuk, birbirimizi hiç kırmadan, dedikodu kumkumalarına daha fazla malzeme vermeden yolları ayırmaya karar verdik.
…………………
Yaşadığım bu 10 aylık dönem, benim hayatımdaki en özel ve güzel anılardan biri olarak kalacaktır. Tahsin’den helallik alamazsam, Bağçeşme’ye gömüldüğümde rahat uyuyamayacağımı biliyorum.
Bu süre içinde çok dostluklar ve yeni çevreler edindim. Ofisin bulunduğu bölgede her gün sigaramı aldığım bayi (Açık Büfe) ile her sabah simit aldığım ‘Çıtır Simit’ dükkan ile arada bir döner yemeğe gittiğim Yasin İbiş lokanta ile arada bir kebap yemeğe gittiğim Zalım Kebap lokantanın Antepli ustası ile en azından karşılıklı selamlaşan dostlar haline geldik.
Yıllar önce yine birlikte çalıştığım spor muhabiri Zafer Onar ile birlikte olmaktan büyük keyif aldım.
Yusuf Balaban’ı, Zeynep Tarım’ı, Selinay Karkin’i burada tanımaktan onur duydum.
Tahsin sayesinde hukuk, adalet adamı Tolga ile, emlakçı Mustafa Bey’le tanıştım ve onların numarasını telefonumu kaydettim.
Bir de Burcu Nazlı isimli inanılmaz bir insanla 10 ay birlikte çalıştım. Burcu benim elim, ayağım, beynim, klavyem oldu.
Burcu’nun inanılmaz başarılı aşçı olan annesi, babası, ileride cerrah olmayı hedefleyen kardeşi, hayat arkadaşı, özellikle de ileride çok önemli bir insan olacağına inandığım oğlu Göktuğ, benim ailemin birer parçası haline geldiler.
…………..
Kimse heveslenmesin, Tahsin’le kavgalı, düşman ayrılmıyoruz. Tam tersine özellikle ben, çok değerli bir dost ve kardeş kazanmanın hazzını yaşıyorum.
Bu 10 ay, benim için büyük bir yaşam dersi, tecrübe oldu…
Yazı yazmak dışında bildiğim başka bir iş yok. Ölene kadar da yazmak zorundayım.
Yukarıda adını yazdığım herkese bana katlandıkları, bana saygı ve hürmet gösterdikleri için teşekkür ediyorum.
Bütün samimiyetimle Tahsin Keskin’den bana katlandığı ve beni pek çok sıkıntıdan kurtardığı için hakkını helal etmesini istiyorum.
İsmet Çiğit için KOCAELİ ZİRVE dönemi bu yazıyla sona ermiştir.
Ben 50 yıldır bu kentte, siz beni okuduğunuz için para kazanıp yaşamımı sürdürüyorum.
Sizlerden de beni takip etmenizi hassaten rica ediyorum.