İsmet Çiğit

İbadetle geçen bir hafta

İsmet Çiğit

Güngör’ün SES’inden ayrılıp, Tahsin’in ZİRVE’sinde yazmaya başladım diye değiştiğimi, 180 derece kıvırttığımı sakın ha düşünmeyin. Ben artık ölene kadar aynı İsmet Çiğit olarak kalacağım.

Bugün günlerden pazar... Sürekli okurlarımın alıştığı pazar yazılarım var… Ama bugün, o alıştığınız pazar günü yazılarımdan birini bulamayacaksınız… Çünkü geride bıraktığım hafta boyunca ne rakı-balık, ne rakı-kebap yapmadım... Hatta bütün haftayı ibadetle, dua ederek geçirdiğimi söyleyebilirim.

…………………

Geçen pazartesi günü ikindi namazının ardından rahmetli annemi Bağçeşme’de toprağa verdik. Defin işlevi, dualar tamamlandı. Ben, mezarlığa kadar çıkan yakınlarımızı uğurluyor, teşekkür ediyorum. Herkes gitti. Gün boyu yanımdan hiç ayrılmayan Numan Hocam (Uysal), elini omuzuma attı; “Abi sen hemen gitme. Ölen kişinin en yakını, herkes gittikten sonra mezarının başına biraz oturur, O’na yalnız olmadığını anlatır. Bu görevi de yap” dedi.

Ben bu işleri bilmiyorum. Ama rehberim Numan Hoca... Dediğini yaptım. Rahmetli annemle bir kez daha helalleştim. Bağçeşme’de artık el ayak çekilmişti... Yine Numan Hocam elini omuzuma attı, kulağıma fısıldadı:

“Abi, bir din adamı olarak senden ricamdır. Bir hafta ağzına rakı koyma, ibadet et, dua et… Aslında bu süre en az 40 gündür ama, biz seni tanıyoruz. Sen bir hafta uygula yeter” dedi.

Numan Hocamın dediğini aynen uyguladım. Bütün dostlara duyurulur, yarından itibaren serbestim ve her türlü davete açığım. Gelecek hafta pazar günü de hiç çekinmeden, saklamadan yaptıklarımı size anlatırım.

…………………

Değerli dostlar, sevgili okurlar... Biliyorum, bir haftadır çok kafa ütüledim. Ülke yangın yerine dönmüşken, herkesin kendine göre binbir türlü derdi varken, ben bir haftadır vefat eden annemin ardından size ölümle ilgili yazılar, cenazeye kim gelmiş, kim aramış bu konulardan söz ediyorum.

Söz, bugün son. Ama bugün de size geçen hafta pazar günü kaybettiğimiz rahmetli annem Birsen Çiğit’ten biraz bahsetmek istiyorum.

Ben, babaanneli bir evde dünyaya gelmişim. Kurtuluş Savaşı döneminde Anadolu’da devletin eczacısı olarak görev yapmış Nahit Çiğit’in torunuyum. Ben dedemi tanımadım. Ama eşi, yani babaannem Remziye Çiğit’in eline doğmuşum. Üstelik, Remziye Hanım’ın hayattaki tek oğlunun ilk erkek torunuyum.

Benim çocukluğum, annemden çok babaannemin elinde geçti. Rahmetli kocasından bağlanmış 3 aylık maaşı vardı. Maaşının tamamını, sürekli benim cebime harçlık koyarak bitirirdi. Ortaokula gidene kadar çorabımı babaannem giydirdi, ayakkabımı babaannem bağladı. Bir bakıma babaannem ile annemin arasında (Gelin-kaynana arasında) kalmış gibiydim. Ama çocukken de akıllıydım ve bu çok itiraf edilmeyen üzerimdeki çekişmeyi kendi avantajım için kullanırdım.

Benden 5 yıl kadar sonra kız kardeşim Ülkü dünyaya gelince, benim üzerimde çok fazla söz sahibi olamayan annem, kızına daha fazla sarıldı ve yakınlaştı. Zaten ömrünün son bir aylık dönemini de kızının yanında geçirdi, bir bakıma O’nun kolları arasında son nefesini verdi.

………………………….

Rahmetli annem Birsen Çiğit Gölcük’e bağlı İhsaniye (eski adıyla Tatar köy) kızıydı. Köyün önde gelen kişilerinden Acenta Mehmet lakaplı Mehmet Uzuner’in tek kızı... Harb.-İş Sendikasının eski Şube Başkanlarından rahmetli Fevzi Uzuner, Kocaelispor’un eski kaptan ve kalecilerinden rahmetli Metin Uzuner benim öz dayımdır.

Annem çok zeki, bulunduğu her ortama hemen uyum sağlayabilen ve kendisini farkettiren bir kadındı. Köyüne, baba evine gitsin, altına şalvarını çeker, ahıra girip, ineği sağardı. Aynı gün, kocası Dündar Çiğit ile birlikte bir baloya gitsin, dans pistinde en şık kıyafeti ile eşinin omuzuna elini koyup, tango yapabilirdi.

“Tatarköy’de üniversite vardı da, ben mi gitmedim” der, köy ilkokulu mezunu olmaktan gurur duyardı. Seka’da işçi olarak çalışan babam Dündar Çiğit’in çok yakın dostlarından rahmetli Avni Şener aracılık yapmış, annem ve babam görücü usulüyle evlenmişler.

En azından benim bildiğim ve hissettiğim kadarıyla güzel yaşadı Birsen Çiğit… Büyük oranda mutlu yaşadı. İki kez ABD’ye gidip gezme imkanı buldu. Hemen hemen bütün Gürcü kökenlilerde olduğu gibi büyük bir özgüvene sahip, girdiği bütün ortamlarda kendisini önemli ve değerli hissetmeyi başarabilen bir insandı…

11 yıl yatalak kalmak, üstelik daha çok ve rahat geçip tozmak adına ortada bir şey yokken tamamen kendi isteğiyle kalp ameliyatı için masaya yatıp, ameliyattan felçli olarak çıkıp o hale gelme O’na hiç uymamıştı.

Benim çok sevdiğimi bildiği için her fırsatta kendi elleriyle yaprak dolması sarar, puf böreği yapmak için hamur açardı. İnsan, büyüklerinin kıymetini kaybettikten sonra daha iyi anlıyor. Şimdi ki aklım olsa rahmetli annemle daha çok vakit geçirmek, çocukluğumda babaannemden çok annemin oğlu olmak isterdim.

…………….

Tam iş yeri değiştirdiğim, yeni bir hayata adım atmaya hazırlandığım bir dönemde vefat etti annem… Taziye için arayan çok saygı duyduğum bir büyüğüm, “Annen ölürken bile sana büyük iyilik yaptı. Ölümünün zamanlaması da senin için çok uygun oldu” dedi.

Gerçekten öyle oldu. Annemin cenazesi nedeniyle yıllardır konuşmadığım, adeta irtibatımı kaybettiğim pek çok kişiyle yeniden görüşme imkanım oldu. Bu sayede bazı kırgınlıkları, kimi yanlış anlaşılmaları da biraz olsun ortadan kaldırma şansını buldum.

Sonuçta hayat devam ediyor. Bugün annemin vefatının 7’nci günü… Bugün ve bu gece de bildiğim sureleri okur, annemin mekanının cennet olması için bildiğim bütün duaları yaparım.

Numan Hocam el verdi. Yarından itibaren serbest... Şunun şurasında balık yasağının başlamasına ne kaldı?..

Herkes çok iyi bilsin; benim için “Ispanaklı bonfile” dönemi çok önceden kapanmıştır. Gerçek dostlarla balık sofralarında buluşmaya her zaman hazırım.

Son söz: Beni okumaya devam eden herkese rica ediyorum, annenize iyi bakın. Kalbini sakın kırmayın, bir dediğini tekrarlatmayın.

PASTA ALACAKLARA TAVSİYE

Bilirsiniz, pazar yazılarında yemek tarifleri yaptığım, çok beğendiğim yemekleri yediğim mekanları tanıttığım çok olmuştur. Geçen hafta işyerinden eve giderken küçük bir pasta almam gerekiyordu. Eskiden pastayı Murat Gümüşkaya’nın Çinilisi’nden veya Serdar Hamzaoğlu’nun Yavuz’undan alırdık. Bunlar bitince Hoşgör’e mahkum kalmıştık.

Beni eve götürürken Tahsin’e, “Hoşgör’ün önünde bir dakika dur, eve pasta alayım” dedim. Tahsin, “Abi ben seni başka yere götüreyim“ dedi. Çok sıkışık trafik içine girdik. Yeşilova Mahallesi’ne geldik.

Ne kadar büyümüş, ne kadar hareketli, şaşırdım. Büyük bir pastanenin önünde durduk. Adı Altınoluk Pastanesi…

İl genelinde 10’a yakın şubesi varmış. Sahibi başarılı ve dürüst işadamı İbrahim Bıyıklı... İşin başında küçük bir meyveli pasta seçtik. Evde gece yedik. İzmit’te yediğim en güzel pastaydı. Hem keki, hem kreması, hem meyveleri nefisti… 40 yılda bir evinize pasta almanız gerekirse, Altınoluk markasını tavsiye ederim. Bu markanın İbrahim Bıyıklı yönetiminde çok büyüyeceğine de eminim.

İyi pazarlar…

Yazarın Diğer Yazıları