Tahsin  Keskin

Ak Parti İzmit'te çanlar kimin için çalıyor?

Tahsin Keskin

Ne diyorsak, ne yazıyorsak o çıkıyor.

Bazılarını aylar öncesinden bazılarını günler öncesinden  yazıyoruz.

Bazen Türkiye ile ilgili bazen Kocaeli ile ilgili.

Bazen spor ile ilgili bazen siyaset ile ilgili bazen de ekonomi ile ilgili yazılar.

Ancak hepsinin ortak yanı; ne yazdıysak o çıktı.

Bizi takip eden önceden haberi alır!

O yüzden bizi hep takipte kalın.

Daha geçen hafta  ‘’Ak Parti'ye karşı büyük  plan!’’ başlıklı köşe yazımın en sonunda belirttiğim  gibi  ‘’İzmit Belediye Meclisi’nde yaşanan bu olaydan sonra bedel ödeyenin sadece Engin Uçar’ın olmayacağını düşünüyorum.’’ Demiştim.

Bu yazımın üzerinden bir hafta geçmeden AK Parti İzmit Belediyesi grup başkan vekili Mustafa Soyadabaş, dün görevinden istifa ettiğini duyurdu.

Mustafa Soyadabaş yaptığı basın açıklamasında ‘’İzmit Belediyesi’nin 5 Ocak Salı Günü yapılan Aylık Olağan Meclis Toplantısı’nda ani yaşanan olaylar sırasında parti disiplinine ve grup kararına uygun davranmadığımı kabul ediyorum. Bu nedenle kendi isteğimle istifa ediyorum.’’ dedi.

Mustafa Soyadabaş’ın istifa edeceğini bırakın düşünmeyi hiç kimse hayal bile edemezken ben o günkü yazımda yazmıştım.

İşin daha garip tarafı; istifasının ardından hiç kimse Soyadabaş’ın açıklaması ile ilgili tek kelime yazmadı.

Ak Parti’nin İzmit’teki en tecrübeli ve önemli ikinci adamı ‘’parti disiplinine ve grup kararına uygun davranmadığımı kabul ediyor ve istifa ediyorum’’ diyor ama kimse bunun ne anlama geldiğini ne soruyor ne de merak ediyor.

Olacak iş değil!

Bu kadar tecrübeli bir siyasetçi o günkü meclis toplantısında neden susmuş ve çekimser oy kullanmıştı?

Basireti mi bağlanmıştı?

Akçeli işleri bulunmayan Soyadabaş’a ne olmuştu?

Kimsenin yazmaya cesareti mi yok, yoksa bilerek mi susuyorlar anlayamadım.

Şimdi gelelim bundan sonrasına…

Ak Parti İlçe Başkanı Ali Güney’i çok uzun yıllardır tanırım…

Gerçekten çok düzgün bir kardeşimizdir.

Abisi Ömer Güney de yaklaşık 20 yıllık arkadaşımdır. Ömer bey, sadece kendi işi ile meşgul, tam bir aile babası ve gerçek bir dosttur. Öyle ihale peşinde koşan, para pul kovalayan bir aile hiçbir zaman olmadılar.

Ali Güney ise avukat olması itibariyle Kocaeli’deki kamu kuruluşlarının avukatlığını yapıyor.

Güney’in kendisi avukatken kamu kuruluşlarının avukatlığını garibana verecek hali yok herhalde.

Kamu kuruluşlarında avukatlık yapanların hemen hemen hepsinin AK Parti ile bir siyasi bağı yok mu zaten. Yani öyle garibana bırakmazlar bu ballı lokmayı…

Ha Güney olmuş, ha Çokan, ha Eryarsoy, ne fark eder?

Gariban ekmek yemedikten sonra bir önemi yok.

Neyse, konumuzdan uzaklaşmayalım!

Ali Güney, Ak Parti İlçe Başkanlığı’na geldiği günden bu yana en çok çalışan ilçe başkanı olduğunu düşünüyorum.

31 Mart 2019 yerel seçimleri dahil olmak üzere her zaman canını dişine takarak çalıştı.

Ancak Ali Güney kardeşime çok önemli birkaç uyarım olacak.

31 Mart 2019 yerel seçimlerinde ne sen ne de ekibin beni dinlemediniz, sonuç hüsran oldu.

Sizin ne işiniz vardı Ömer Polat ve ekibi ile

Sizin ne işiniz vardı Nihat Ergün’le, Fikri Işık’la…

Seçimden önce sadece CHP’li Fatma Kaplan Hürriyet ile çıkarları için pazarlık yapan ihanetçileri Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bildirseydiniz şimdi İzmit Belediyesi Başkanlık koltuğunda Sibel Gönül oturuyor olacaktı.

Sibel Gönül bir sonraki seçimde de büyükşehir belediye başkanıydı.

Çok geç kaldınız, hep geç kaldınız.

Hatta Sibel Gönül’ü lağvettiniz.

Ayrıca siyaset sadece bireysel çalışma ile başarı sağlanacak bir yer değildir.

Siyaset sağlam ekip işidir.

Ekibin sağlamsa korkma, ama sağlam değilse yumruğun nereden geleceği hiç belli olmaz.

Beraber çalıştığın insanları hep sana yakın arkadaşlarından seçersen hata yaparsın, ki maalesef yaptın.

Hiç değilse geçmişten ders çıkar artık.

Siyaseti bilen, akıllı ve senden daha tecrübeli birileri yanında bulunsun mutlaka.

Akıl danışmaktan korkma ve seni hep alkışlayanlardan uzak dur.

Çünkü, Ak Parti İzmit’te bir sonra ki hedef de sen varsın.

Boğaziçi Üniversitesi ve Türkiye gerçeği!

Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü’ne Prof. Dr. Melih Bulu’nun atanması sonrasında sokakların hareketlenmesini isteyenler bu atama ile bir başlangıç yapmak istedi aslında.

Çünkü Boğaziçi Üniversitesi sol fraksiyonların en etkin olduğu yerlerin başında geliyor.

Amaç, rektörün atanmasını protesto etmek değil tamamen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı protesto etmek ve sokakların anarşist eylemlere başlamasını sağlamaktı.

Yapamadılar, başaramadılar, bir başka ifade ile toplumda karşılık bulamadılar.

Ancak bu piyonların rahat duracaklarını sanmıyorum, belki başka olaylarla ama yine denemekten vazgeçmeyeceklerdir diye düşünüyorum.

Her zaman gelişmiş ülkelerinden örnek verenler şunu neden şimdi söylemiyor;

Avrupa ve Amerka’daki çoğu üniversitede rektörler, yönetim bilimlerinden seçilir ve hangi üniversiteden mezun olduklarının bir önemi yoktur.

Neymiş efendim;

Rektör Prof. Dr. Melih Bulu, lisans eğimini Boğaziçi Üniversitesi’nde yapmadığı için aynı üniversiteye rektör olamazmış.

Böyle bir saçmalık olabilir mi, insanlar buna bir tarafları ile gülmez mi?

Bence Türkiye’deki üniversitelerde en önemli sorun yönetim bilimleri ile alakası olmayan insanların rektör olarak atanmasıdır.

Örneğin Türkiye’deki üniversitelerin çoğuna doktor olanların atanmasını anlayabilmiş değilim.

Adam iyi bir cerrahi doktor ise bu üniversiteyi de iyi yönetecek anlamına gelmez ki…

Dünya’nın hiçbir yerinde olmayan bu anlayışı bize kim ve nasıl kabul ettirdi bilmiyorum ama üniversitelerimizin halini gördükçe resmen utanıyorum.

Yazarın Diğer Yazıları