Anneyi kaybetmek! - İsmet Çiğit

Anneyi kaybetmek!


2011 yılının yaz başlarıydı.,.

İzmit Karabaş Mahallesi’ndeki evinde, 1991 yılında babamı kaybettikten sonra yalnız yaşayan annemi her sabah ziyaret eder, hatır sorardım. Annem Birsen Çiğit hayat dolu, gezip tozmayı seven, arkadaşları ile birlikte seyahatlere çıkan bir kadındı.

Son ziyaretimde bana, “Oğlum, evden çıkıp karşıdaki bakkala gidip dönsem, nefesim daralıyor, kalbim sıkışıyor, sıkıntım var. Beni bir doktora göster” dedi.

O sıralar ben de, Başkan Karaosmanoğlu’nun davetiyle üzerinde çok yazılıp çizilen, ünlü “ABD’ye ziyaret” programına hazırlanıyordum. “Anne, Amerika’ya gidip geleceğim. Geldikten sonra gideriz” demiştim. Ben gittim, geldim. Kafiledeki hemen herkes Pensilvanya’da Fetö’nün elini öptü, ben New York’u gezdim. ABD’den döndüğümde annem doktora gitmiş...

Bir özel hastanede (Acıbadem-İzmit) yapılan tetkiklerin ardından, “Hemen kalp ameliyatı olmalısınız. Kalp damarlarınızda tıkanma var” demişler. 

“Yapma anne” dedim. Bu yaşta böyle ameliyatlar kolay değil… Bak ne güzel keyifle yaşıyorsun… Biraz dikkat ederek, ilaçlarla bu hayatını sürdürürsün” dedim. Ama, rahmetli annem kafaya koymuş, ameliyat olacak, kalp damarlarını açtıracak, dünyayı dolaşacak. Yattı ameliyat masasına... Ailece ameliyathanenin kapısında bekliyoruz. Saatler süren ameliyattan çıktı. Annem sedyede, asansörle odasına çıkıyoruz. Asansörde eşim fark etti, “Annemin yüzünde bir yamulma var. İyi görünmüyor” dedi. Doktorlar, hemşireler panik yaptı... Ameliyat sırasında pıhtı atmış. Annem felç geçiriyor. 

O hayat dolu, yerinde duramayan annem, 2011 yılının ortalarında yatağa düştü. Sol tarafına felç gelmişti. “Bakkala giderken nefesim daralıyor” diye şikayet eden ve ameliyata yatan annem, şimdi yerinden kalkamıyordu. Normale dönebilsin diye çok çaba harcadık. Türkiye’nin en önemli fizik tedavi merkezlerinde tedavi gördü. Ama geri gelemedi. Hep yatakta çakılı kaldı, ama bir gün bile, “İyileşip ayağa kalkacağım” heyecanı ve hırsını kaybetmedi. Kardeşim Nahit’in vefatı O’nu çok sarsmıştı. Yine de hayata bağlıydı. 

Ekonomik imkanlarım iyiydi. 10 yıl iyi baktığımı, bir dediğini iki etmediğimi düşünüyorum. Yanında yabancı uyruklu bir bakıcısı vardı. Ben işimden kovulup, ekonomik açıdan çökünce, anneme de bakamaz hale geldim. Evinin elektrik-gaz parasını ödeyemiyor, dolar kurundaki sürekli artış nedeniyle bakıcısının parasını veremiyordum. Bu yıl, kışın da çok ağır geçeceği belli olmuştu. Annemin evinin masrafını benim karşılamam mümkün değildi. 

Kız kardeşim Ülkü, annemi kendi yanına aldı. Bodrum’daki evine götürdü. Bir ay kadar olmuştu. Her sabah konuşuyorduk. Annem mutluydu, en azından öyle olduğunu söylüyordu.

En son 28 Aralık günü konuştuk. O gün doğum günüydü. Sesinde tuhaflık hissettim... Israrla “İyiyim, bir şeyim yok” dedi. 

Ama birkaç saat sonra anlaşıldı. Beyin damarlarında yeni bir kanama başlamış.

O gün Bodrum’da hastaneye yattı. Durumu ağırlaştı, yoğun bakıma alındı. 2 Ocak Pazar günü gecesi, saat 21.00 sıralarında kardeşim kaçınılmaz sonu duyurdu. 

Annemi kaybetmiştik. 
……………………….

Bodrum’dan acı haberi aldım. Mesleki refleks… Acımı yaşayamadan önce,  “Birsen Çiğit’in vefatı bu kentte bir haberdir” mantığıyla,  önce yeni işyerim  Kocaeli Zirve’nin patronu Tahsin’e, sonra bir önceki işyerim SES’in sahibi  Güngör’e ve daha önceki işyerimde (Özgür Kocaeli) çalışmaya devam eden çocukluk arkadaşım  Metin Karan’a bilgi verdim. Eşim de kayınvalidesinin son fotoğraflarından birini telefonla bu internet sitelerine servis etti. 

Haber, yerel ve sosyal medyaya düşer düşmez telefonum sürekli çalmaya başladı.

İlk bir saat içinde benim için çok sürpriz bir telefon aldım.

Telefonumun ekranında bol (41)’li bir numara gözüktü. “Her kimse bu kalın biri, önemli biri” diye düşünerek açtım. Karşımdaki ses, “Ben Tahir Büyükakın” dedi.

Üç yıl öncesine kadar hemen her gün, kimi günler günde birkaç kez görüştüğümüz sesi hemen tanıdım. Tahir Bey’e çok kırgınım. Bütün okurlarım emin olsun ki, bunda da yerden göğe kadar haklıyım. Ama sonuçta ben uzun yıllardır protokolün içinde bulunmuş biriyim. Kiminle nasıl konuşulacak bilirim. 

Tahir Bey’in olayı duyar duymaz araması çok hoşuma gitti. Kısa, ama çok dostça bir konuşma yaptık. “Başınız sağolsun. Benim yapabileceğim bir şey var mı?” dedi. Teşekkür ettim.

Kısa süre sonra Büyükşehir Belediyesi’nin Mezarlıklar Müdürlüğü yetkilileri aradı. Annemin naaşı Bodrum’dan uçakla gelecekti. Bağçeşme’de rahmetli eşi (Dündar Çiğit) ve rahmetli oğlu (Nahit Çiğit)’un yanında aile mezarlığımızda yeri hazırdı.

Detayları konuştuk. Mezarlık yerini tarif ettim. Bu ülkede yaşayan insanların hepsi sıkıntılı ama, cenaze hizmetleri mükemmel... 

Öldüğünüz zaman bütün işleriniz yolunda gidiyor. Pazar gecesi benim arayıp haber verdiğim ender kişilerden biri de neredeyse iki yıl boyunca bütün kahrımı çeken Sevgili Tuğrul oldu. “Yarın sabah beni evden yine sen al Tuğrul. Yanımdan da ayrılma” dedim.

Pazartesi sabahı Tuğrul gelip, beni ve eşimi evden aldı. Annemin cenazesi THY ile, kız kardeşim Pegasus ile Bodrum’dan geldi. Büyükşehir ekipleri cenazeyi getirdiler. 
Cenaze günü gün boyu Tuğrul yanımdaydı. Eski patronum Güngör, yeni patronum Tahsin biran olsun yanımdan ayrılmadı. Faruk Bostan ve canım kardeşim Soner Boz’a özel teşekkür borcum var. Canım kardeşim Tuna Çanakçılı sabahın köründen itibaren her ihtiyacımıza koşturdu. 

Cenazemizi kaldırdığımız pazartesi günü çok dağınıktım ve şok içindeydim. Gece hiç uyumamıştım. Üzgün ve yorgundum. Benim cep telefonum, “Aptal ve ilkel” bir telefon…

Biriyle konuşurken başka biri aradığında bana sinyal vermiyor. Çok uzun süre telefonum meşgul kaldığı için ulaşamayanlar oldu. 

Ayrıca benim telefonumun hafızasında çok az sayıda kayıtlı isim var. Biri aradığında genellikle ekrana numara düşüyor. Ama arayan kişi bende kayıtlı olduğunu düşünüp, kendisini tanıtmadan taziyeye başlıyor.

Pek çok kişiyle kim olduğunu bilemeden konuştum. “Sen kimsin?” diye sormak da ayıp oluyor. Bunun için, rica ediyorum. Beni telefonla arayanlar, önce kendilerini tanıtsın. Pek çok kişiyi sesinden tanıdım ama, hiç tanımadan konuştuklarım da oldu!

Fevziye avlusundaki cenazemize katılım çok büyüktü... Herkese tek tek teşekkür ediyorum. Beni çok mutlu eden katılımlar vardı. Örneğin, benim için her zaman çok değerli bir dost olan Sayın Fikri Işık geldi. Cenazemize katılan bir başka milletvekili Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu oldu. HDP il yöneticileri ile birlikte geldi. O sırada cami avlusunda yanımda çok sevgili dostum İbrahim Artvinli vardı. 

Artvinli’nin Gergerlioğlu’nu tanımadığını fark edince, “HDP Milletvekili Gergerlioğlu” dedim. Artvinli ayağa kalktı, hararetle elini sıkıp, “Meclis’te verdiğiniz onurlu mücadeleyi takdirle izledim” dedi. 

Sevgili dostum Ömer Polat, annemin cenazesi yıkanırken bile yanımdaydı. Sefa Sirmen cenazemize katıldı. Zaten rahmetli annem uzaktan akrabası olurdu. İbrahim Karaosmanoğlu, artık gerçek dostum olarak kabul ettiğim İlhan Bayram aradılar. 

Beni çok mutlu eden iki taziye araması daha oldu. Biri bir dönem çok yakınlaştığımız eski Bakanlardan Prof. Onur Kumbaracıbaşı aradı. Yıllar sonra sesini duydum, çok sevindim. Yine ilimizdeki görev zamanında çok yakın dost olduğumuz Diyarbakır Valisi ve Kayyum Belediye Başkanı olan Münir Karaloğlu aradı. Yıllar sonra sesini duyduğum için çok mutlu oldum. Beni Diyarbakır’a davet etti. İlk fırsatta gitmek istiyorum. 

TBMM Başkan Vekili Haydar Akar aradı, İlyas Şeker aradı. CHP İl Başkanı Harun Yıldızlı, Deva Partisi İl Başkanı Adem Koç cenazemize katıldı. Aileme onur verdiler.

DEVA Partisi Kurucusu ve Genel Başkan Yardımcısı, gerçek dost Nihat Ergün aradı. Sesini duymak beni mutlu etti. 

Benim “Din işleri danışmanım” dediğim sevgili Hocam Numan Uysal her adımda yanımdaydı. Bana göre bizim kentimizdeki en değerli, en aydın din adamı Mehmet Ali Karadaşlı da öyle...

Cenaze sonrası gece Fevziye’deki okuma ve dua cemiyetine emekli müftü Mehmet Sönmez ve değerli din adamları Mehmet Akça, İsmail Özkar, Halit Es katıldılar. Hepsine ailem adına sonsuz teşekkürler…

Fevziye bahçesinde taziye kabul ederken, tanımadığım biri yanıma geldi. “Abi sen beni tanımazsın. Ama benim hakkımda 1978 yılında bir yazı yazmıştın. Hala okurum. Başın sağolsun” dedi. Çok hoşuma gitti.

Metin Karan’la birlikte Ahmet Kobak, Sedat Sapmaz ve eşleri hep yanımda oldular. 

Pek çok meslektaşım, hatta beni üyelikten ihraç eden Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Cemal Kaplan bile cenazemize katıldılar. Hepsine teşekkür ederim. 
Böyle günlerde insanın gözü, değer verdiği bazı kişileri de ister istemez arıyor. Mesela Macit Haldız ve oğulları hiç gözükmedi. Oysa ben onların bütün cemiyetlerine katılmış, hatta Macit Bey’in kayınvalidesinin cenazesi için Karasu’ya kadar gitmiştim. Her halde çok işleri vardı!

Bir de hep kendime çok yakın dost olarak bildiğim Yalçın Kuşkan’ı gözlerim aradı. Ama O ne aradı, ne de geldi. 
…………….

Özellikle yaş ilerlemiş pek çok yakınıma, “Ne olur, bu salgın ortamında cenazeye gelmeyin” dedim. O kalabalıkta herkesin sorumluluğunu içimde hissettim.

Tekrar tekrar herkese ailem ve şahsım adına teşekkür ediyorum. İnsan kaç yaşında olursa olsun annesini kaybetmesi çok ağır bir darbe oluyor.

Dün sabah, yıllardır her gün aradığım saatte elim yine telefonda annemin numarasına gitti. Artık arayamayacağımı hatırlayınca içim burkuldu. 

Gelene gelmeyene, arayana aramayana herkese sonsuz teşekkürler. 

Lütfen, herkes annesine iyi baksın…


 

[email protected]

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI
28Ekm

ZİRVE’de veda yazısı 

27Ekm
26Ekm
25Ekm

200 TL ne kadar değersizmiş!

24Ekm